Darbeci TSK Ve Darbeler

Kurtuluş savaşını gerçekleştiren, ardından ilk büyük değişimleri, yani inkılapları gerçekleştiren askeri ağırlıklı egemen güç, dolayısıyla TSK, iradenin halka geçmesinden sonra da, demokrasiye pek alışık olmadığından ve askeri zihniyetin demokrasi ile bağdaşmamasından olacak, sık sık doğrudan ya da dolaylı yoldan siyasete müdahale gereği duymuştur. Bu durum ülkemizde demokrasinin gelişimini baltalamış olup, yapılan darbeler Türk halkına faydadan çok zarar vermiştir.

Türk Ordusu Darbeci Bir Ordudur:

Kısacık cumhuriyet tarihimize bakıldığında, yapılan darbeler ile siyasete ordunun dolaylı müdahalelerini göz önüne alırsak, Türk ordusunun darbeci bir ordu olduğu sonucuna ulaşırız. Burada darbelerin nedenlerinin geçerliliğini sorgulamıyorum. Sadece şunu söylüyorum, bu kadar kısa bir sürede bu kadar darbe ve siyasete müdahale gerçekleştiren bir orduya, dünyanın neresine giderseniz gidin, darbeci diyeceklerdir.

27 Mayıs Darbesi (1960)



Belki de en gereksiz darbedir. Bu darbe sonunda TSK'da bir darbe yapma alışkanlığı başladı da denilebilir. Bir kere yaptık, yine yapalım ne olacak mantığı orduya hakim olmuştur.

Bu darbenin tuhaf yanlarından biri de, darbeyi gerçekleştirenlerin dönemin genelkurmay başkanını da tutuklamış olmalarıdır. Orduda darbe taraftarları galip gelmiştir.

Nedenleri:

Darbenin nedenlerinin en önemlisi, CHP ile DP arasındaki mücadeledir. Bir tek demokrasiyi tam olarak kavrayamamakla TSK'yı itham edersek çok büyük haksızlık olur. Dönemin siyasileri de, daha emekleme döneminde olan çok partili sistemi, yani demokrasiyi kavrayamamış, ta o zamandan beri bel altından vurmak olarak tabir edebileceğimiz bir siyaset tarzını benimsemişlerdir. Söylemelerdeki üslup sertleşmiş, sosyal gruplar kışkırtılmıştır. Özellikle İnönü'nün yurt gezilerinin bazı şehirlerde Valiler tarafından engellenmesi, dönemin siyasetinin ne kadar demokratik bir ortamda gerçekleştiğini göstermektedir. Hatta İnönü Topkapı'da (İstanbul) darp edilmiştir.

DP, sürekli darbe korkusu altında gerilimli bir iktidar sürmüştür. Darbe endişesi altında yapılan bazı uygulamalar hem TSK'yı hem de CHP'yi kışkırtmıştır. Takınılan sert tavır, darbenin başlıca nedenidir. Ancak, darbeye gerçek manada geçerli bir neden bulmak zordur.

Darbe sonunda MBK ( Milli Birlik Komitesi ) DP hakkında yalan haberler yayarak darbeyi meşrulaştırmaya çabalamıştır. Yine darbe sonunda meşruluğu tartışılır mahkemelerce insanlar yargılanmıştır ve büyük çoğunluğu mahkum edilmiştir. Adnan Menderes'in idama mahkum edilişi de bu mahkemelerin icraatlarından olup, TC tarihinin belki de en kara lekesidir.

Darbe sonunda hazırlanan yeni anayasada 1924 anayasasından farklı olarak halkçılık, devletçilik ve inkılapçılık yoktur. Askeri güç, demokrasiyi sağlamak söylemiyle darbe yapıp, demokrasiyle bağdaşmayan bir anayasa hazırlamıştır.

Darbe sonunda OYAK kurulmuş, MGK (Milli Güvenlik Kurulu) siyaset yaşamımıza sokularak askerin siyasete müdahalesinin devamlılığı da sağlanmıştır.

Darbe sonucunda yapılan yeni seçimlerden çıkan sonuç komutanları yine rahatsız etmiş, tekrar darbe planları yapıldıysa da, lütufkar ordumuz! 1960 darbesinin hemen ardından darbe yapmayarak sivil iradeye bir şans! tanımıştır.

12 Mart 1970 Muhtırası





Bu muhtıra belki tam olarak darbe tanımına uymayabilir. Sonuçta kapatılan bir parti yoktur, ve anayasaya da müdahale edilmemiştir. Ancak hükümet istifaya zorlanmış, yeni bir başbakan ve yeni bir hükümet göreve gelmiştir.

12 Mart Muhtırasına giden yolun başında SSCB'nin etkisine giren sol örgütler, sonuçta çıkan siyasi kavgalar ve kanlı pazar (16 Şubat 1969) gibi olaylar yer almaktadır. Türkiye'de demokrasiyi tutan pamuk ipliği yeniden kopmuş, sokağa çıkma yasakları, kitapları toplatmalar ve yakmalar, işkenceler (Deniz Gezmiş ve arkadaşları) TİP ve DİSK'in kapatılması gibi olaylar yaşanmıştır.

Bu muhtıra farklı grupları birbirine karşı daha düşmanlaştırmaktan öteye gidememiştir. "Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür." şeklinde TRT radyolarından halka 12 Martta duyurulan gerekçelere muhtıranın kendi neden olmuştur da denilebilir.


12 Eylül Darbesi 1980

















TSK'nın gerçekleştirdiği 3. ve son doğrudan müdahaledir. Oldukça keskin kararlar alınmıştır. Hükümet ve meclis feshedilerek halkın iradesi ortadan kaldırılmış, derneklerin ve sendikaların faaliyetleri durdurulmuştur. Ayrıca genel sıkıyönetim ilan edilmiştir.

Nedenleri:


Belki de gerekçeleri en geçerli darbedir. TBMM'nin Cumhurbaşkanı seçmedeki sıkıntısı da gerekçe olarak gösterilmişse de, bunun darbeye gerekçe sayılmasına çocuklar bile bir başka yerleri ile güler. Ancak taze İran devrimi akabinde Konya'daki Kudüs Mitingi ile irtaca endişesi iyice yükselmiştir. Ayrıca sağ-sol kavgası iyice içinden çıkılamaz bir hale gelmiştir. Hatta emniyet teşkilatının içinde bile kamplaşmalar oluşmuştur. Hükümet ülkeyi kaplayan bu kaos ortamını dindirmekte aciz kalınca, asker olaya el atma gereği hissetmiştir. TSK bu darbeyi gerçekleştirmekte belki haklıydı, bu ülkenin insanlarının birbirini öldürmesine seyirci kalması daha kabullenilemez olabilirdi. Bugünkü darbe karşıtları o zaman da neden darbe yapılmadı diye TSK'ya yüklenebilirdi. Ancak, bu darbede TSK, toplumdaki kamplaşmış grupların bibirine kıymasına seyirci kalmamıştır ama, tüm gruplara kendisi pek güzel kıymıştır. Belki darbe gerekliydi ancak yapılış şekli son derecede yanlış olmuştur.

Darbe öncesinde sağ-sol çekişmeleri ve işlenen cinayetler-ki kimin kim ya da kimler tarafından neden öldürüldüğü hala belli değildir- de dönemin ne denli karmaşık olduğunun bir göstergesidir. Ayrıca 12 Eylül öncesi TSK en azından sivil iradeyi bir mektupla uyarmıştır.

12 Eylül darbesinin sonuçlarına gelince, yine yeni bir anayasamız oldu. Siyasetle ilgilenen gençlerin birbirlerine girmesi, girmek derken, kanlı kavgalar ve ölümler, gösterdi ki bu ülkenin gençleri henüz demokrasiyi bilmiyor, anlamıyor. Sonuçta gençlerin siyasete atılmamaları, siyasetle ilgilenmelerinin engellenmesi sağlandı. Bu nedenle bugünün gençleri çoğunlukla apolitiktir.

SONUÇ

Bu darbelerin dışında zaman zaman pasif müdahaleler de olmuştur. 28 şubat olayı gibi. İşin ilginç yanı, 12 Eylül darbesinde de önemli rol oynayan Erbakan, 28 Şubat'ın da baş aktörlerindendir. Huylu huyundan vazgeçmezmiş.

Darbelerin nedenleri ve gerekliliklerini bir kenara koyup, nasıl yapıldığına bakarsak, TSK'nın siyasi iradeye bakış açısını yakalayabiliriz. Her şeyden önce TSK, yeri geldiğinde sivil iradeyi tamamen yok sayabilmektedir. Yani, egemenlik kayıtsız şartsız milletin değildir. Egemenlik TSK'nın hoşgördüğü, müsade ettiği ölçüde milletin olmuştur hep.

Ayrıca, darbe dönemlerinde yaşanan hukuk dışı, hatta insanlık dışı yargılamalar, gözaltılar, işkenceler vb uygulamalar da tarihimizde kara bir leke olarak yerini almıştır. Darbeyi yapanlar, haklı haksız ayırımına pek gitmeden, önüne çıkan herkesin canını orantısız olarak yakmıştır. Bu ülkede milli iradenin önündeki en büyük engel, onu koruduğunu iddia eden TSK olagelmiştir.

Belki darbelerin ya da müdahalelerin en azından birkaçı için gerçekten geçerli sebepler vardı. Ancak hiçbir geçerli sebep bu kadar acının, kıyılan canın, dökülen kanın mazereti olamaz. TSK malesef çok defa insanlık suçu işlemiştir.

Bugün darbeler tartışıldığında en çok üzerinde durulan da zaten darbe dönemlerinde askerin sivile karşı takındığı tutumdur. Darbenin nedenlerinden çok, halka çektirilen işkenceler ve dökülen gözyaşları ön plana çıkmaktadır.

Sonuç olarak, bu ülkede yaşamaktayız. İkinci bir ordumuz da yok. Diyorlar ki TSK'yı yıpratmayın. Hayır, bu yazının amacı TSK'yı yıpratmak ya da kötülemek değildir. Başka bir ordumuz olmadığına göre TSK'ya destek olmak, ve savunmak boynumuzun borcudur. Hatta onun doğal birer üyesi olarak kendimizi görme hakkımız bile vardır. Askerliğini yapmamış olanlar bile, doğal olarak bu yüce ordunun bir üyesidir. Ve yine ancak, doğruları da, hatalarımız olsa da düşüncelerimizi en azından söylemeliyiz özgürce. Söylemeliyiz ki, bir daha darbeler olmasın. Söylemeliyiz ki bir daha kimse darbeyi gerekli kılacak işler yapmasın. Söylemeliyiz ki asker bir daha siville karşı karşıya gelmesin. Söylemeliyiz ki bir daha bu ülkede canlar yanmasın, kanlar dökülmesin. Söylemeliyiz ki, egemenlik bir gün gerçekten de kayıtsız şartsız milletin olabilsin.

0 yorum:

Yorum Gönder