Kızıl Topraklı Yol

Bir dut ağacının altından geçen yolun kenarına çekilmiş çite yaslanmış, yolun kızıl toprağına bakarak kendi hariç kimsenin bilmediği, bilemeyeceği şeyler düşünen bir ihtiyar düşünün. Üstü başı eski püskü olsun, yüzündeki derin çizgilerden hayatı hakkında bir fikir edinmeye çalışın bu yaşlı ve zayıf adamın. Gençliğinize kapılıp, umursamadan geçmeyin yanından, geçip gitmeyin duyarsızca. Durun, inceleyin, hareketlerini takip edin, kaçırmayın size bakarsa gözlerinizi gözlerinden. Bir gün siz de onun yerinde olabilirsiniz, unutmayın.

Kızıl topraklı bir yol ve bir dut ağacı... Belki de o yaşlı adam dikmişti bu ağacı, hayvanlar zarar vermesin diye belki etrafını bile çevirmişti bir zamanlar çalı çırpı ile. Belki yaslandığı çürümüş, yer yer üzerinde mantarlar bitmiş çiti de o yapmıştır, yabancılar girmesin arazime diye. Belki uzak kalmak istemiştir, uzak tutmak istemiştir o kızıl topraklı yoldan geçen insanları evinden.

Belki o kızıl topraklı yolda birini beklemektedir. Yine o kızıl topraklı yola çıkıp adım adım ondan uzaklaşan birini beklemiştir belki. Yürürken yolda bıraktığı ayak izlerini görmüştür belki, o gittikten bir zaman sonra. Sonra o izleri yağmurun ya da rüzgarın yavaş yavaş silişini seyretmiştir. Belki o zaman anlamıştır dönmeyeceğini. Belki de birini beklememektedir. Kim bilir, belki de gelmeyeceğini bildiği halde beklemektedir.

Belki de o çiti, giden bir daha gelmesin, gelirse de içeri girmesin diye yapmıştır. Ama bir yandan da beklemiştir. İnsanoğlu garip. Yüreğinde saf çocuksu bir neşe olacaksa da gelirse beklediği, şimdi o kızıl yolun kızıl toprağına diktiği gözlerini zalimane dikecektir gözlerine ve soracaktır "Neden geldin?" diye buz gibi bir sesle.
Ama yine de beklemektedir. Onun bir yerlerde bu zamana kadar yaşadığını bilmek, hala yaşamakta olduğunu bilmek, onu sağ görmek yetecektir ona. Belki hep onu düşünmüştür ömrü boyunca. Nerede olduğunu, kimlerle olduğunu, iyi mi kötü mü olduğunu, mutlu mu mutsuz mu olduğunu merak edip durmuştur belki hep. Akşam sofraya oturunca onun akşam ne yediğini merak etmektedir, nasıl elbiseler giydiğini, saçını nasıl taradığını, en sevdiği kitabı hala çantasında taşıyıp taşımadığını merak etmektedir her an belki. Ama gelirse yine de hoş karşılamayacaktır belki. Kırgındır belki. Belki de gelinmeyecek bir yere gitmiştir, herkesin bir gün gideceği yere. Belki o yolun ilerisinde bir koru vardır, kayın ağaçları ile dolu. Belki o koruya gitmiştir, her tarafta üzeri yazılı beyaz taşlar bulunan oraya gitmiştir, ya da götürülmüştür, o kızıl yoldan.

Belki de bir yere gidecektir ama nereye gideceğini bilmiyordur. Belki de yoldan geçen sade bir yolcudur. Kimse bilmez böylelerinin nereden gelip nereye gittiğini. Sormaz da merak edip. Kimse umursamaz böyle yaşlı ve zayıf bir adamı. Belki de yorulmuş, o dut ağacını görünce biraz dinlenip nefes alayım demiştir. Ama öyle ise gittiği yerde hüzün olmalı. Öyle ki, böyle boş gözlerle bakabiliyor kızıl toprağa. Belki de bir şeyler konuşuyordur toprakla ve de yolla. Belki o yolun dilini öğrenmiştir bunca zamandır. Belki de karşılaştığı herkesin nereden gelip nereye gittiğini söylemektedir yol ona. Belki de o yolcu değil de, yolun kendisi olmuştur artık.

Bir durun, bakın o adama. Belki de siz o'sunuzdur.

0 yorum:

Yorum Gönder