ZİRAAT BANKASI MÜFETTİŞ YARDIMCILIĞI 2007 - 2008 SINAV KİTAPÇIKLARI

TOPLAMDA 2 SINAV YER ALIYOR :
01. ZİRAAT BANKASI 2008 MÜFETTİŞ YARDIMCILIĞI SINAVI
      - GENEL YETENEK, GENEL KÜLTÜR
      - YABANCI DİL (İngilizce, Almanca, Fransızca)
      - ALAN BİLGİSİ (Ekonomi, Hukuk, Muhasebe)
      - CEVAP ANAHTARI
02. ZİRAAT BANKASI 2007 MÜFETTİŞ YARDIMCILIĞI SINAVI
      - GENEL YETENEK, GENEL KÜLTÜR
      - YABANCI DİL (İngilizce, Almanca, Fransızca)
      - ALAN BİLGİSİ (Ekonomi, Hukuk, Muhasebe)
      - CEVAP ANAHTARI

AŞAĞIDAKİ DOSYALARI "BİLGİSAYARINA KAYDET" KISIMLARINDAN KAYDEDEBİLİRSİNİZ

01. ZİRAAT BANKASI 2008 MÜFETTİŞ YARDIMCILIĞI SINAVI




02. ZİRAAT BANKASI 2007 MÜFETTİŞ YARDIMCILIĞI SINAVI


Hayatta ne istersen elde edebilir misin?

İnsanlar her zaman bir şeylerin peşinde olmuştur.Bu herkesin diyebileceği ve az çok gerçek olan bir düşüncedir.Ekonomi okuyanların anlayacağı dil ile anlatırsak "istekler sınırsız,fakat kaynaklar kıttır".
Aslında insan ne isterse elde edebilir.Sorun insanın bir şeyi gerçekten isteyip istememesi değildir.Sorun insanın o şeyi isterken katlanacağı maliyetleri istememesidir.Buna iktisatta "fırsat maliyeti" diyoruz.Fırsat maliyeti nedir diyenler için tanımlamak gerekirse.


Fırsat maliyeti, herhangi bir malın üretimini bir birim artırmak için başka bir maldan vazgeçilmesi, fedakarlıkta bulunulması gereken mal ve/veya kazanç miktarıdır. Başka bir deyişle iktisadi bir seçim yapılırken vazgeçilmek zorunda kalınan ikinci en iyi alternatiftir.Örnek vermek gerekirse bir akşam maça gittiğinizde bunun fırsat maliyeti bir sinema filmine gitmek olabilir. Aynı zamanı ve aynı parayı harcayarak yapabilecekleriniz fırsat maliyetidir.

Şimdi işin en civcivli yerine gelelim.Sıradan basit bir öğrenci olduğunuzu sayın.Derslere çalışmıyor ve geziyorsunuz.Ayrıca yol,su,yemek,gezme,tozma derken 4 yılda 30000TL yediğinizi düşünün.Aynı dönemde asgari ücretle çalışsanız yılda 886,50 TL x 12 =10.638 TL kazanırsınız.4 yılın toplamında ise 42.552 TL eder.Yani eğer okul zamanında kendinizi geliştirmez ve başarısız bir öğrenci olursanız sizin fırsat maliyetiniz 42,552+30,000 =72,552 TL eder.Part time çalışanlarda kendilerini bu hesaplamaya katabilirler.Bu basit örnekten herkes kendi fırsat maliyetini hesaplasın artık.Hele bir de okulunuz uzadıysa ortaya çıkan farketmediğiniz fırsatları düşünün.


İşin sıkıcı yanını söyledikten sonra konumuza geçtiğimizde şunu anlamak gerekir eğer bir şeyin maliyeti çok yüksekse bir şeylerden vazgeçmen gerekir.Karşılıksız olarak özellikle günümüzde pek bir şey elde edemezsin ondan şunu anlaman daha önemlidir:Ne kadar erken yaşta kendini sıkar ve zorlarsan o kadar ilerde rahat edeceksindir.Eğer başaramıyorsan bu senin zeka seviyenle alakalı değildir çünkü sıradan bir zekaya sahip insanın başarabildiği her şey aslına bakılırsa oldukça büyük şeylerdir.


Bilmen gereken şey her yaptığın davranış sonucunda aynı süre ve maliyette yapacaklarını kaybediyorsun onun içindir ki yapabileceklerinin farkında ol ve geleceğinin değerini anla yoksa bir yerden sonra "neden ben fakirim? Neden şirketim iflas etti? Neden onlar başarılı ben değilim ?"gibi sorularla karşılaşma olasılığının yüksek olduğunu söyleyebilirim.Umarım bu yazıyı okumanın fırsat maliyeti ilerde kaybedeceklerini görmene yardımcı olur.Saygılarımla.





J.P.MORGAN CHASE ve Bankacılık Düzenlemeleri


1939 yılı filmlerinden “STAGECOACH”taki karakterlerden biri olan Gatewood hedef kitlesine şeytani devlet ile ilgili ders vermektedir özellikle de bankacılık sektöründeki düzenlemelerle ilgil olarak. Onlara "biz bankacılar sanki nasıl banka yöneteceğimizi bilmiyoruz" diye seslenir.Filmin devamında ise anlıyoruz ki aslında Gatewood şehir şehir gezerek çanta dolusu nakidi yasal boşluklardan yararlanarak zimmetine geçiriyormuş.

Bildiğimiz kadarıyla Jamie Dimon-kendisi aynı zamanda J.P.Morgan Chase’in CEO’sudur-bay Gatewood ile aynı şeyleri planlamıyordu.Fakat benzerlik olarak o da hedef kitlesine bay Gatewood gibi sesleniyor ve devletin omuzları üstünden onlara bakmasının gereği olmadığını söylemekten geri kalmıyordu.Kısaca devletin ekonomideki bankacılık düzenlemelerine o da karşı çıkıyordu.Ortada büyük bir hitabet benzerliğinin olduğu su götürmez bir gerçek ve çeşitli sonuçlar var.-Aynı zamanda büyük bi politika dersi de-sanırım iki veya üç gün önce JP Morgan’ın şok etkisi yapan duyurusunda yöneticiler nasıl olduysa 2 milyar $’ı biraz hileli finansal yatırım araçlarında kaybettiğini açıkladı.

Açık olmak gerekirse işadamlarıda insan-her ne kadar finansın tanrısı olduklarını sanıp bunu unutma eğilimleri olsalarda-ve her zaman hata yapıp yaptıklaları hatalar sonucu para kaybedebilirler.Böyle sebepler devletin olayın içine girip düzenleme ve denetleme yapmasına gerekçe elbette değil.Fakat bankalar kişilerden daha özeldir çünkü olaya geniş açıdan baktığımızda onların yatırım risklerini vergi ödeyenler ve bir ekonominin tamamı üstlenir.JP MORGAN’ın da ispatladığı şekilde sözümona akıllı bankacıların bu tür riskleri alabileceklerinin en sınırlı şeklinde alması gerekir.Yani akıllı bir bankacı riski minimize etmelidir.

Bankaları gerçekten özel yapan nedir peki?Tarihin bize gösterdiklerine baktığımızda  bu bankalar ekonomide ara sıra meydana çıkan yıkıcı hasar yaratan paniklerin tüm ekonomiye yayılmasına konu olan yapılar olmuştur.

Peki konumuza geri dönersek JP Morgan gerçekte ne yaptı?Söylebileceğimiz,şirket borçlarını güvence altına alan türev araçlarına yatırım yaptıkları(bknz:CDS nedir?)geçmişte A.I.G’nin de ev kredisi borçlarına karşı yaptığının bir benzeri denilebilir.En önemli nokta ise şu :bu yatırımlar kötüye gitmesi değil;Bu kurumların ABD finansal sisteminde böyle yatırımlar yapma yetkisinin olmaması, işte bu olay bu kadar büyük bir zarar sonucu su yüzüne çıktı ve bu yüzden bu borcun finansmanı sebebiyle bankanın kredi notu(rating) indirildi.

Bu da bankacılık sektöründeki özellikle ABD’de hala krizin sebebi bankaların iyi şekilde regülasyona uğramadığını gösteriyor(Obama da yapacağım dediklerini yapmadı) ve bu olaydan sonra artık devlet düzenlemesine olan olumsuz bakışta değişmek zorunda kaldı tabi ki.Bunun tabi Türkiye içinde önemli sayılacak özellikleri var.Şimdi bizde kendi sistemimizde bankacılık regülasyonlarını gözden geçirmeli ve yeterince sağlam bir bankacılık sistemimizin olup olmadığını araştırmalıyız.Unutulmaması gereken en büyük bankaların bile para uğruna hileler yapabilecekleri.Saygılarımla.




Credit Default Swap (CDS) nedir?

Arkadaşlarla oturduğumuz bir zamanda aramızda geçen bir sohbette CDS mevzusu da geçmişti ve o sırada farkettiğim şey kimsenin CDS hakkında pek bir şey bilmediğiydi.Oysa baktığımızda bu enstrümanlar yaşadığımız krizde büyük rol oynamış hatta ünlü Amerikan şirketi AIG (American International Group )'nin batmasına bile neden olmuştu.İşte bu eksikliği gidermek hem de CDS'in ne olduğunu anlatmak için bu yazıyı yazmaya karar verdim.
CDS nedir dediğimizde en basit tanımıyla CDS bir kişinin 3.kişi durumundaki birine belirli bir prim ödeyerek borçlunun iflası durumunda alacağının riske girmesini engelleyen bir araçtır.Yani bir bakıma alacağın garantilenmesi ve borçlunun iflas riskinden kurtulmak için kullanılan bir araçtır.


Basit bir anlatımla örneğin sizin birine 100 TL borç verdiğinizi sayın ve bu borcu bu arkadaşınızı ödeyemeyeceği düşüncesindesiniz.Sonra diğer bir arkadaşınız size gelip "bana her ay 1 TL ver eğer borçlu borcunu ödemezse ben sana ödeyeceğim" der ve siz bunu kabul ederseniz sizde CDS yapmış oluyorsunuz.


CDS tabi uzun vadeli borçlar için genellikle kullanılmıyor.Daha çok bono(ödeme süresi 1 yıl ve daha az borç)'lar için kullanılıyor.Ülkeler ve büyük yatırımcılarda ise işleme şekli şöyle:Yatırımcı elindeki bonoları garanti altına almak için CDS satıcısına gidiyor ve aralarında anlaştıkları prim miktarını düzenli şekilde ödüyor.Borcun ödeneceği sırada eğer borç ödenmezse iflas eden bonoları CDS satıcı satın alıyor ve size bononun değerini ödüyor.Artık iflas etmiş borçludan CDS satıcısı ne kadarını alır alamaz orası sizi ilgilendirmiyor.


CDS'in prim miktarını ise ne belirler dediğimizde ülke veya şirketlerin iflas etme olasılığı karşımıza çıkıyor.İflas etme olasılığı yüksek olan borçlarda daha yüksek bir prim öderken düşük olanlarda daha düşük bir prim ödüyorsunuz.CDS satanlar, ülkenin iflas etme ihtimali yüksekse daha yüksek prim talep edeceklerdir. Aynı şekilde yatırımcılar da kendilerini koruma altına almaya daha istekli olacaklarından, bu yüksek primleri ödemeye razı olacaklardır. Böylece risk algısına göre arz-talep eğrilerinin kesiştiği yerde CDS primi oluşacaktır.


Son olarak ülke CDS oranlarına baktığımızda (100 baz puan=%1) ülkelerin spread'leri şöyle karşımıza çıkıyor:
       
         -Türkiye  244 baz puan
         -İrlanda   595 baz puan
         -İspanya  517 baz puan
         -Portekiz 1.074 baz puan


Kısaca yorumlamak gerekirse piyasalar bu 4 ülke arasında iflas etme olasılığının ya da başka bir anlatımla borçlarını ödeyemeyecek duruma gelme riskinin en az Türkiye'de olduğunu söylüyor.Yukarıda verdiğimiz örneğe dönersek eğer elinizde 100 liralık bir Türk Bonosu varsa bunun %2.4 ünü prim olarak ödeyerek alacağınızı garanti altına alıyorsunuz.


Şunu da belirterek yazımı sonlandırayım.CDS almak için elinizde bir bononun bulunmasına gerek yok CDS'lerin kendi piyasaları var ve bu enstrümanlar kendi piyasalarında spekülasyon içinde kullanılabiliyor.Yani insanlar ülkelerin ve şirketlerin batıp batmayacaklarına yatırım yapıyorlar.Geçmişte ABD'de subprime mortgage veren kurumların kendi verdikleri kredilerin batacaklarını düşünüp CDS aldıkları su götürmez bir gerçek bu borçlar yatırımcılara üstelik AAA notuyla veriliyordu bunu da bilmenizde yarar var.Saygılarımla.



Döviz Kurlarındaki Hareketler ve Big Mac Endeksi


Önce modern ekonomi biliminde kurların nasıl belirlendiğine baktığımızda bu kurların belirlenmesinde iki yöntem yer almakta sıralarsak bunlardan birincisi satın alma gücü paritesi, ikincisi faiz haddi paritesi teoremleridir.Dünyada en yaygın olan hesaplama yöntemlerinden biri satın alma gücü paritesidir.Bunu kısaca tanımlarsak:ülkelerin hepsinde belirli bir mal sepeti seçiliyor.Örneğin 1 ekmek+1 süt+1 yumurta bizim mal sepetimiz olsun bunun ABD'de ki fiyatı 5 $ Türkiye'de ki fiyatı ise 3$ dolar ise buna göre TL- dolar karşısında değerlidir denip yeni bir ayarlamaya gidiliyor.Genellikle bu yöntem GSYİH'laları hesaplamada kullanılır.Konumuza dönersek satın alma gücü paritesi kurları hesaplamada da kullanılır.İşte değineceğimiz konuda burda şu oluyor "The Economist" dergisi 25 yıldır "Big Mac" endeksi dediğimiz bir endeks ile ABD'de satılan aynı özellikteki Big Mac hamburger ile örneğin Türkiye'de satılan aynı hamburgerin fiyatını karşılaştırıp hangi paranın daha değerli olduğunu hesaplıyor ve böylelikle bizde hangi paranın ilerde normal şartlarda değerlenebileceğini hesaplayabiliyoruz.. Bu Fast Food ürünü üzerine inşa edilen teorem, bugün piyasaların en güvenilir endekslerinden biri olarak kabul ediliyor bunu da yazın kafanıza.

Bu teoreme göre 120 ülke var ve hepsinde üretilen Big Mac'in maliyetinin hemen hemen aynı olduğu kabul edilerek hangi paranın aşırı değerli hangisinin değersiz ve hangisinin normal olduğu hesaplanmaya çalışılıyor.Bir örnek verelim bugün İtalya'da bir Big Mac 9 € yani 20TL Türkiye'deki fiyat ise 10 TL bu durumda satın alma gücü paritesi 20/10=2 olacak.Türkiye'deki gerçek kur bugün itibariyle 1€=2.3130TL ile karşılaştıralım.(2-2.31)/2=-0,155.Yani bugün Avro'nun,TL karşısında %15,5 daha değerli olduğunu göstermektedir.

Bugün dünyada birçok ekonomist big mac endeksinin uzun dönemde şaşırtıcı şekilde doğru bir
gösterge olduğunu söylemektedir. Euro’nun kullanılmaya başladığı 1999 yılında herkes dolar
 karşısında hızlı bir yükseliş göstereceğini düşünüyordu. Ama big mac endeksi tam tersini söylemişti:
‘Euro dolar karşısında daha değerli gözüküyor, bu nedenle yükselmesi imkansız.’
Big mac endeksinin dediği gibi de oldu. Euro dolar karşısında değer kazanamadı. Ünlü yatırımcı George Soros o günkü yatırımlarında big mac endeksini kullandığını çok sonraları açıklamıştı.

Eğitim Nedir? Eğitim Neye Yarar? Bedava Tanım

Bu yazıda eğitim nedir sorusuna cevap verirken ilginizi çekeceğini düşündüğümüz bir tablo sunacağız. Eğitim yoksulların anne ve babasının yaptığı yanlışlardan kurtularak hayatta bir yerlere gelmelerine yardımcı olan ve benim de desteklediğim nadir sosyalist politikalardan bir tanesine verilen isimdir. Devlet okullarında psikopat işkenceci öğretmenler tarafından asker yetiştirir gibi verilen çağdışı eğitimi desteklediğim anlaşılmasın bundan. Eğitim nasıl olmalıdır, devlet eliyle mi verilmelidir yoksa özel okullar veya üniversiteler tarafından mı verilmelidir konularını tartışmayacaz. Bu yazıda sadece kavram olarak eğitimin neden gerekli olduğuna ve neye yaradığı konularına değineceğiz.

Yoksul bir ailenin mensubu iseniz yoksulluktan kurtulmanız için en garanti yol derslerinize çalışıp, kendinizi eğiterek yetiştirmenizdir. Bunun için en büyük sorumluluk da sizlere düşmektedir, öyle özverili melek gibi öğretmenlere fazla bel bağlamayın. Eğitim neye yarar sorusuna ise ilginç bir tablo ile cevap verelim. Türkiye’nin en önemli sorunlarından bir tanesi işsizlik sorunudur. Benzer problemler dünyanın her yerinde var. Mesela Amerika’da da işsizlik %6-8 civarında seyrediyor. Bu ortalama işsizlik oranı ama. Peki işsizlik herkesi aynı derecede mi etkiliyor. Bunun için aşağıya koyduğumuz grafiğe bakınız. Göreceksiniz ki üniversite eğitimi almış insanlar arasında işsizlik oranı en düşük seviyede iken eğitim seviyesi azaldıkça işsizlik oranı da artmaktadır. Yoksul dediğimiz kişiler de daha çok düşük eğitim seviyesine sahip insanlardır



Kendinize bir iyilik yapın ve hala okulda iseniz herkesten çok daha fazla çalışarak kendinizi kurtarın, bugün tembellik yapıp az çalışanlar geleceğin yoksulları olacaklardır,buna emin olabilirsiniz.Gelecekte de ne kadar çabalarsanız çabalayın bugün harcayacağınız emeğin karşılığında elinize geçeceklerden çok daha azı ile yetinmek durumunda kalacaksınız. Bundan 10 yıl sonra bana "yoksulum" diye şikayete gelirseniz benim size "10 yıl önce neden daha fazla gayret edip daha çok tasarruf yapmadın" diye soracağımdan da adınız gibi emin olabilirsiniz.Eğitim neye yarar anladınız mı?


Dr.İnan Doğan'ın ekonomitürk sitesindeki bir yazısıdır.

Hedge Fonlar

Gelişmiş ülkelerde piyasaların olgunluk aşamasında olması nedeniyle, portföy yatırımlarından elde edilen getiriler sınırlı olmaktadır. Özellikle, yüksek risk alarak kazanç sağlamak isteyen kurumsal yatırımcılar, öncelikli olarak , Türkiye'nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerdeki finansal piyasalarda yatırımlarını değerlendirmektedirler. Kurumsal fon yöneticilerinin diğer alternatiflerinden biri de , Hedge fonları olmuştur.Hedge fonları, portföy yönetim stratejilerini finansal riskin yönetilmesi üzerine kurmuştur. Bu fonlar, finansal piyasalarda herkese açık olmayan, genellikle, tanınmış fon yöneticilerini çalıştıran, agresif yatırım stratejileriyle ve yüksek getiri potansiyelleriyle bilinmektedir.Özellikle, 1990'lı yıllarda gözde hale gelmeye başlayan bu fonlar bugün dünyada oldukça büyük ekonomik yapılar haline gelmiştir.Aslında bu fonlar bir bakıma ekonomiden ekonomiye atlayan ve herhangi bir denetime tâbi olmayan fonlardır ve bu da bu fonların ne kadar büyük olduğuna emin olmayı engellemektedir.Tahmini olarak 2,5 trilyon $'ı bulduğu ise düşünülmektedir.

Hedge fonları öncelikli olarak borsalarda işlem gören menkul kıymetlere ve finansal türev ürünlere yatırım yapmaktadır.Bu fonlara,belirli büyüklükte yatırım yapabilecek sermayedarlar katılabilmektedir.Yani öyle bende katılmak istiyorum deme ile girmek eğer yeterince birikiminiz yoksa mümkün değildir.Örneğin,ABD'de bireysel bir yatırımcının en az 5 milyon $ yatırım yapabilecek durumda olması gerekir.Fonu yönetenlerde fonun ortakları olmaktadır ve bu kişiler hem maaş hemde elde ettikleri kazançlardan pay almaktadırlar.Fon yönetici ortağa,Genel Ortak (General Partner) adı verilmektedir.Fon yönetimi kendi tahminimce elde edilen kârın %25-%30'unu almaktadır.Sabit yönetim ücretinin yanı sıra,fon yönetimi altındaki varlıkların %1'i fon yönetimi tarafından tahsil edilmektedir.(Kaldıraç oranını artık siz hayal edin o derece fazla)

Şimdi düşündüğümüzde Türkiye'nin cari fiyatlarla GSMH'sı 2010 yılında 753 Milyar $ aynı yıl Hedge fonların tahmini değeri 2500 milyar $ yani aslında GSMH'laları dünya genelinde sıraya soksak ilk ona girecek bir büyüklük demektir.(ABD GSMH'sı 2010 yılı için 15000 milyar $ hedge fonlar ABD ekonomisine oranlandığında ABD ekonomisini büyüklüğünün %16.5'i )

Türkiye'den peki örnek vermek gerekirse?Aslına bakarsak Türkiye ve gelişmekte ülkelerde yeteri kadar burjuva olmadığı yani yeteri kadar para birikimi olmadığı için veya yerli yatırımcının yine de yabancı fonları tercihinden pek ortaya çıkmamaktadır:Bu duruma rağmen 2008 yılında Garanti Bankası,Sermaye Piyasası Kurulu'ndan hedge fonu kurmak için izin aldığını duyurdu.Yoğunlukla Türkiye'de yatırım yapması şeklinde planlanan fonun büyüklüğü de 500 milyon TL olarak öngürülmektedir.

Son bir yorum olarak yaşadığımız 2009 krizinin baş aktörlerinden biri de bu fonlardır ardı sıra batmaları ve büyük borç ve paralar kaybetmeleri bankaları ve hissedarları sıkıntıya sokmuştur.Yani bir hedge fonun kurulması ne kadar kolay ise 5-6 yıl içinde batırılması da o kadar kolaydır.Kısaca dikkatli olmak ve akılcı kararlar almak gerekmektedir.

S&P Türkiye'nin notunu düşürdü ama bu not nedir?

Modern ekonomide her ülkenin tıpkı şirketler gibi bir kredibilitesi vardır.Kredilibilite esas olarak kredi alacak olan devletin alacağı krediyi zamanında ve tam tamına ödeyip ödeyemeyeceğini ölçen bir derecelendirme sistemidir.Bu tip derecelendirmeler yazının da başlığını oluşturan bağımsız kredi derecelendirme kurumlarınca yerine getirilmektedir.Bu kurumların en yaygın tanınmışlığı sahip olanları(aynı zamanda itibarları da yüksek olan) derecelendirme kuruluşlarının birkaçı şunlardır:Standart & Poor's (S&P), Moody's vb. Ölçümlerde esas olarak dikkate alınan veriler ülkenin hem kendi parası cinsinden hem de yabancı para cinsinden yükümlülükleri için ayrı ayrı yapılıyor. 


Bu kredi notunun önemli noktası ise şu eğer bir ülke iç borçlanma yerine dışardan bir borçlanmaya gidecekse kısaca dış borçlanma yoluyla finansman sağlayacaksa bu kurumlardan yapılan ölçümler sonucu bir kredi notu alması gerekiyor.Yani kredi alacak ülkenin yurtdışında tahvil ihracı yapmasının tek şartı kredi notunun belirlenmesi gibi gözüküyor.S&P ya da diğer kredi derecelendirme sitelerinde girdiğimizde (ben standart&poor's sitesini tercih ettim)kredilerin harflerle derecelendirildiğini göreceksiniz bu derecelendirmelerin en yüksek değere sahip olanı "AAA" en düşük olanı ise "D" olarak tanımlanmış.Bu derecelere, geleceğe ilişkin beklentileri göstermek açısından, + ya da – gibi işaretler ya da durağan, pozitif, negatif, gözlem altında gibi bazı açıklamalar koyarak ülkenin kredi açısından genel görünümü de ortaya konulabiliyor. Bu derecelerin sonucunda ülkenin yabancı piyasalarda tahvil ihracını hem düşük faiz hem de yüksek taleple ihraç etmesinde önemli rol oynayan kredi notu "BBB'' bunun altında kalan notlar ise hem daha az talep hem de daha fazla faiz anlamına geliyor ki bu da basit bir anlatımla ülkenin uzun vadede iyi yönde sağlam bir ekonomik yapıdan uzaklaşacağı yorumlarının artmasına neden oluyor.


Derecelerin anlamlarına geldiğimizde öncelikle S&P kredi derecelerinin anlamları şu tabloda gösteriliyor:
Bu notlara baktığımızda ekonomilerin kısa,orta,önemli,şiddetli ve aşırı(sırasıyla, mid , modest
moderate, significant, severe, extreme)ekonomik bunalımlarda ki ödeme güçleri açıklanıyor. Görüldüğü gibi AAA notunda kısa vadede ekonomik etkilerden etkilenmenin çok az olduğu belirtiliyor(yeşil bölge).Orta vadede ekonominin genel görünümünün iyi olduğu fakat yapısal önlemlere gerek olduğu ve kırmızı bölgede ise büyük belirsizliklerin olduğunu(High Default)anlayabiliyoruz.


Notların içeriklerini yazıya dökersek ortaya şu anlamlar çıkıyor:


AAA : Bu nota sahip olan ülkeler borcunun ana parası ve faizini ödemede çok yüksek bir
geri ödeme kapasitesine sahiptir.


AA : En iyi sayılan bir önceki not grubundan çok az farka sahip olan bu not grubuna sahip
ülkeler yüksek geri ödeme kapasitesine sahiptir.

A : Bu nota sahip olan ülkeler yüksek geri ödeme kapasitesine sahiptir ancak ekonomik
koşullardaki değişmelere üst derecelere kıyasla daha duyarlıdır.

BBB : Bu nota sahip olan ülkeler borcunu ödemesinde yeterli kapasiteye sahiptir ancak
ortaya çıkabilecek ufak bir belirsizlikte üstteki nota sahip ülkelerden çok fazla çabuk ve fazla
etkilenir.

BB : Bu ülke ekonomisinde belirsizlikler vardır ve bu belirsizlikler borç ödeme
dengelerini etkileyebilecek karakteristiktedir.

B : Ülkede yüksek oranda risk vardır ancak şu anda geri ödemelerini gerçekleştirebilecek
düzeyde gözükmektedir.


CCC : Bu ülke büyük ihtimalle borç ödemlerini gerçekleştiremeyecektir.


CC : Bu ülkenin ekonomik tablosu çok kötü durumda ve borcunu geri ödeyememesi kesindir.


C : Bu nota sahip ülke iflasın eşiğindedir.


D : Ülkenin iflası kesindir ve borçlarını ertelemeden ödeyebilmesi imkansızdır.


Gündemle alakalı olarak bugün ekonomik gündemimizde de Türkiye'nin kredi notunun S&P tarafından indirilmesi vardır.Türkiye'nin notu BBB+ dan BBB durağana çevrilmiştir.Bunun anlamı ise (BBB durağan) Türkiye'nin kredi notunun bir yıl içinde yükseltilmeyeceği anlamına gelmektedir.








Fiyat İstikrarı Nedir?

       Fiyat istikrarı, genel bir tanım çerçevesinde, insanların çeşitli kararları alırken(yatırım,tüketim ve tasarruf) bu kararları almaları sırasında enflasyonu dikkate almayacak şekilde düşük bir enflasyon oranını anlatır. Bugün modern iktisadi görüş düşük enflasyon oranını %1 ve %3 arasında kabul etmiştir. Bu açıdan bakıldığında fiyat istikrarı sadece düşük enflasyonu değil; ulaşılmış olan düşük enflasyonunu sürekliliğini sağlamayı da amaç edinmiştir.Bu da bizi şu sonuca götürür: Ancak düşük enflasyon oranının belirli bir süre sürdürüldüğü durumlarda, fiyat istikrarının sağlandığı söylenebilir.Bir başka anlatımla örneğin enflasyonun %1-%3 oranları arasında bir değere indiği durumun ardından kısa bir sürede tekrar %5,%10,%20 vb. oranlarına ulaşılması fiyat istikrarına ulaşılmadığını göstermektedir.
     


Kısa bir önsöz

Merhaba, bu bloğu açmamın amacı aslında biraz boş vaktimin olması birazda bir şeyler biliyorsam paylaşarak ve okuyanların da bazen fikirleri bazen önerileri bazen de eleştiri ve yorumlarıyla hem kendimi hem de okuyanların ilgilerini genişletmek ve bilgilerini tazelemek hatta ekonomi bilmeyenlerin en azından bir kaç fikir edinmesini ve ekonomiyi tanımalarını sağlamaya çalışmak olacaktır.Ayrıca beğenmezseniz okumaya bilirsiniz.

Yazdığım yazılara katılıp katılmamak size kalmış tamamı kendi yorum ve bilgilerim olmakla birlikte okuduğum ve  aklıma yer etmiş yazıları da paylaşmaktayım.Umarım yazılarım hem bana hem de okuyanlara yararlı olur.Gündemi takip ederek yazmaya çalışacağım,fakat bazı durumlarda genel konuları da işleyebilirim.

 Saygılarımla,
Ahmet Kürşat DEMİRCİ